23 Şubat 2014 Pazar

YEMEK ADABI

YEMEK ADABINDAN BAZILARI








Yemekte dört şey farzdır:
1-  Helal olandan yemek,
2-   Yediği şeylerin Allâhü Teâlâ'nın ikramı olduğunu bilmek,
3-   Allâhü Teâlâ'nın verdiği rızka razı olmak,
4-       Bu rızıktan elde ettiği kuvveti Allâhü Teâlâ'ya isyanda kullanmamak.

Yemekte dört şey sünnettir:
1-  Başlarken besmele çekmek,
2-   Sonunda Allâhü Teâlâ'ya hamd etmek,
3-   Yemekten önce ve sonrasında elleri yıkamak,
4-   Otururken sağ ayağını dikip sol ayağının üzerine oturmak.

 Yemekte dört şey adabtandır:
1-   Önünden yemek,
2-   Lokmaları küçük almak,
3-   Lokmayı iyice çiğnemek,
4-   Başkasının lokmasına bakmamak.

Yemekte iki şey şifadır:
1-   Sofraya dökülen kırıntıları yemek,
2-   Tabağını bitirmek (sünnetlemek).

Yemekte iki şey mekruhtur:
1-  Yemeği koklamak,
2-   Yemeğe üşemek.

Yemeği sıcak yememek, soğumasını beklemek lazımdır. Sıcak yemek lezzetlidir. Fakat bereket soğuk yemektedir.
 Acıkmadan yememeli, doymadan kalkmalıdır.
 Yemeğe azıcık tuz ile başlamalı ve tuz ile bitirmelidir. Meyveleri, çekirdek ve kabuklarıyla bir tabağa koymamalı.
Yemekten sonra yemeğin kırıntılarını toplamak ve sofradan kalktıktan sonra dişlerini temizlemek müstehaptır.
Allâhü Teâlâ'nın rızasına kavuşmak isteyen akıllı kimsenin, azığını gıdasını helalden temin etmesi ve nimetleri veren Allâhü Teâlâ'ya çok şükretmesi lazımdır.

Fazilet Takvimi 23 Şubat 2014 

21 Şubat 2014 Cuma

NAMAZLARINI GECİKTİRMEK... _2


                Kulakları yanlış mı duyuyordu? İsmi cehennemlikler listesindeydi. Dizlerinin üstüne yığıldı. Hayretten dona kalmıştı." Olamaaaazzzz " diye bağırdı. Sağa sola koşturdu. "Ben nasıl Cehennemlik olurum? Hayatım boyunca hizmet eden insanlarla birlikte oldum. Onlarla beraber koşturdum. Hep rabbimi anlattım." Diyordu.
 

Gözleri sağanak olmuş, titrek vücudunu ıslatıyordu. Vazifeli iki melek kollarından tuttu. Ayaklarını sürüyerek ve kalabalığı yararakalevleri göklere yükselen Cehennem'e doğru yürümeye başladılar. Çırpınıyordu. Medet yok muydu? Bir yardım eden çıkmayacak mıydı?  

Dudaklarından kelimeler kırık dökük, yalvarmayla karışık döküldü.."Hizmetlerim... Oruçlarım.... Okuduğum Kur'anlar...... Namazım....Hiçbiri beni kurtarmayacak mı?" diyordu. Bağıra bağıra yalvarıyordu. Cehennem melekleri onu hiç sürüklemeye devamettiler. Alevlere çok yaklaşmışlardı. Başını geriye çevirdi. Son çırpınışlarıydı.  

Resülullah, "Evinin önünde akan bir ırmak içinde günde beş defa yıkanan bir insanı o ırmak nasıl temizler, günde beş vakit namazda insanı günahlardan öyle temizler." Buyuruyordu. "Oysa ki benim namazlarım da mı beni kurtarmayacak?" diye düşünüyordu."  

Namazlarım.....Namazlarım....Namazlarım." diye diye hıçkırdı. Vazifeli melekler hiç durmadılar. Yürümeye devam ettiler; Cehennem çukurunun başına geldiler. Alevlerin harareti yüzünü yakıyordu. Son bir defa dönüp geriye baktı. Artık gözleri de kurumuştu. Ümitleri sönmüştü. Başını öne eğdi. İki büklüm oldu.  

Kollarını sıkan parmaklar çözüldü. Cehennem meleklerinden birisi onu itiverdi. Vücudunu birden bire havada buldu. Alevlere doğru düşüyordu. 
Tam bir iki metre düşmüştü ki, bir el kolundan tuttu. Başını kaldırdı. Yukarıya baktı. Uzun beyaz sakallı bir ihtiyar onu düşmekten kurtarmıştı. kendisini yukarıya çekti. Üstündeki başındaki tozu silkerek ihtiyarın yüzüne baktı.  
"Siz de kimsiniz ?" dedi. İhtiyar gülümsedi: " Ben senin namazlarınım."  
"Neden bu kadar geç kaldınız? Son anda yetiştiniz. Neredeyse düşüyordum."dedi....  

İhtiyar yüzünü gererek, tekrar güldü; Başını salladı;  
" Sen beni hep son anda yetiştirirdin, ...hatırladın mı?  
Secdeye kapandığı yerden başını kaldırdı. Kan-ter içinde kalmıştı. Dışarıdan gelen sese kulak kabarttı. Yatsı ezanı okunuyordu. Bir ok gibi yerinden fırladı. Abdest almaya gidiyordu....

LÜTFEN PAYLAŞALIM DUA İLE..


Kaynak :  Islamda Kadın Ve Aile 

19 Şubat 2014 Çarşamba

NAMAZLARINI GECİKTİRMEK...!

Anneannesinin sözleri yankılandı kulaklarında: 
''Oğlum namaz hiç bu vakte bırakılır mı?'' Anneannesinin yaşı yetmişe dayanmış, ama ezan okunduğu vakit yerinden sıçrar, yaşından beklenmeyecek bir hızla abdestini alır ve namazını kılardı.  

Kendisi ise, nefsini bir türlü yenemiyordu. Ne oluyorsa, hep... namaz son dakikalara kalıyor, bu sebeple namazını alelacele eda ediyordu. Bunu düşünerek kalktı yerinden, gözü saate kaydı. Yatsı ezanının okunmasına on beş dakika kalmıştı. Başını her iki yöne pişmanlıkla sallayarak, "Yine geciktirdim namazı." dedi kendi kendine.  

Kıvrak hareketlerle abdestini aldı ve daha elini yüzünü tam kurulamadan kendisini odasına attı. Mecburen, hızlı hareketlerle namazı eda etti. Tesbihatını yaparken anneannesini düşünmeden edemedi. "Bu halimi görse, tatlı-sert kızardı yine bana." dedi. Çok seviyordu onu ... 
Hele öyle bir namaz kılışı vardı ki, onu hep bir gökkuşağı hayranlığıyla seyrederdi. Namazda öyle bir mahviyeti vardı ki... hicabından renkten renge girerdi.ve O gün akşama kadar derse girmişti. Müthiş bir ağırlık vardı üzerinde. 
Duasını yaparken, başını ellerinin arasına alıp secdeye durdu. Namazdan sonra bir süre bu şekil tefekkür etmeyi severdi. Gözleri kapanır gibi oldu. "Ne kadar da yorulmuşum." dedi. Daldı gitti öylece....  

Kıyamet kopmuştu. Mahşeri bir kalabalık vardı. Her yön insanlarla doluydu. Kimi dona kalmış, hareketsiz bir şekilde etrafı izliyor; Kimi sağa sola koşturuyor, kimisi de diz çökmüş, başı ellerinin arasında bekliyordu. Yüreği yerinden fırlayacak gibi atıyor, adeta kafesinden kurtulmaya çalışıyor, soğuk soğuk terler döküyordu. Hayattayken kıyamet, sorgu sual ve mizan hakkında çok şey duymuş ve ahiret hayatı adına bu kavramlar kendisi için köşe taşı olmuşlardı. Ama mahşer meydanında ki ürperti, korku ve bekleyişin bu denli dehşet vereceğini düşünmemişti.  

Hesap ve sorgu devam ediyordu. Bu arada onun ismini de okudular. Hayretle bir sağa, bir sola baktı. "Benim ismimi mi okudunuz?" dedi dudakları titreyerek.....  

Kalabalık birden yarılmış, bir yol olmuştu önünde. İki kişi kollarına girdi. Mahşer meydanının vazifelileri oldukları belliydi. Kalabalık arasından şaşkın bakışlarla yürüdü. Merkezi bir yere gelmişlerdi. Melekler her iki yanından uzaklaştılar. Başı önündeydi. Bütün hayatı, bir film şeridi gibi geçiyordu gözlerinin önünden...." Şükürler olsun " dedi, kendi kendine ve devam etti; " Gözlerimi dünyaya açtım, Hep hizmet eden insanları gördüm. 
Babam sohbetlerden sohbetlere koşuyor, malını islam yolunda harcıyordu. Annem eve gelen misafirleri ağırlıyor, yemek sofralarının biri kalkıp, bir yenisi kuruluyordu. Ben ise, hep bu yolda oldum. İnsanlara hizmete çalıştım. Onlara Allah'ı anlattım. Namazımı kıldım. Orucumu tuttum. Farz olan ne varsa yerine getirdim. 
Haramlardan kaçındım. "Kirpiklerinden aşağı gözyaşları dökülürken, "Rabbimi seviyorum, en azından sevdiğimi zannediyorum." Diyordu. Ama bir yandan da "O'nun için ne yapsam az, Cennet'i kazanmama yetmez." Diye düşünüyordu. Tek sığınağı Allah'ın rahmetiydi.  

Hesap sürdükçe sürdü. Boncuk boncuk terliyordu. Sırılsıklam olmuş,zangır zangır titriyordu. Gözleri terazinin ibresindeki neticeyi bekliyordu. Sonunda hüküm verilecekti. Vazifeli melekler ellerinde bir kağıt, mahşer meydanında ki kalabalığa döndüler. Önce ismi okundu... Artık ayakları tutmaz olmuştu. Neredeyse yığılıp kalacaktı. Heyecandan gözlerini kapamış, okunacak hükme kulak kesilmişti. Mahşeri kalabalıktan bir uğultu yükseldi.......



Kaynak :  Islamda Kadın Ve Aile 

17 Şubat 2014 Pazartesi

Bir Hadis Bin Nasihat (Hayvan Sevgisi)

Bir Hadis Bin Nasihat  (Hayvan Sevgisi) 




Allah Rasülü (S.A.V) bir gün Medine-i Münevvere'de ilerken bir bahçede son derece cılızlaşmış, karnı sırtına yapışmış bir deve gördü.
      Zavallı devenin bu hali onu çok müteessir etti. Deve, Rahmet Peygamberini  görünce ağlamış ve inlemeye başlamıştı.
Devenin yanına giden 18000 alemin Peygamberi, hörgücünü ve başını okşayarak sakinleştirdikten sonra   sahibini sormuş ve devenin sahibine ;
      "Konuşamayan bu hayvanlar hakkında Allahtan korkun! Besili olarak binin, besili olarak kesip yiyin! buyurmuşlardır."


Süneni Ebu Davud Cihad Bahsi 44. Hadis

16 Şubat 2014 Pazar

Bir Hadis Bin Nasihat

Bir Hadis Bin Nasihat..


Mikdam İbni Ma'dikerib  Radiyallahü Anh'den Rivayet edildiğine göre Sevgili Peygamberimiz (S.A.V) Buyurdularki; 
 "Hiç bir kimse, asla kendi el emeğinden daha hayırlı bir rızık yememiştir. Allahın Peygamberi Davud Aleyhisselam da kendi elinin emeğini yerdi."
En temiz en helal rızık şüphesiz kişinin kendi el emeği olandır. Bunu  Peygamberler üzerinde de görmekteyiz. Mesela Davud A.s Zırh yapardı, Hazreti Adem çiftçi idi. Hz. Nuh Marangozdu. Hz. İdris Terzi , Hz. Musa Çobandı. Tamamı kendi kazançları ile yetinir ve onları rızık olarak kullanırlardı. Peygamberimizin hadiste Davud A.selamı örnek göstermesinin sebebi , onun çok büyük serveti vardı. Cenabı Hak SAD suresi ayet 26 da onu yeryüzü halifesi olarak addediyor. İmkanı ve serveti büyük olmasına rağmen kendi eli ile kazandığı ile geçiniyordu.  O günde bu günde yarında Sevgili Peygamberimizin buyurduğu gibi en hayırlı kazanç kişinin kendi eli ile kazandığı vesselam ...............

15 Şubat 2014 Cumartesi

Günün Hadis-i Şerifi

Günün Hadis-i Şerifi



'' KİM FARZ NAMAZLARIN ARKASINDA AYETÜ'L-KÜRSİYİ OKURSA
O KİMSE DİĞER NAMAZA KADAR ALLAH'IN
ZİMMETİNDE (HİMAYESİNDE) DİR.''

(Hadis-i Şerif, Taberani, el-Mu'cemul'-Kebir)



SEVGİLİ PEYGAMBERİMİZİN DEDELERİ 3 (MİSAFİRLİK SON )



Anne " Benim kim olduğumu ve babamın kim olduğunu senden öğrenmek istiyorum " dedi. 
Annesi " oğlum neden böyle bir şey istiyorsun " dedi. Sen büyük kral Ef'inin oğlusun dedi.
Ef'i işin doğrusunu söylemesi için Annesine çok ısrar edince , Ey oğulcuğum baban çok yaşlanmıştı, bende bu krallığın bizden başkasına geçmesinden korktum.
Bize Kralların çocuklarından bir genç gelmişti ondan oldun. dedi. 
Ef'i kahyayı çağırda ve misafirlere verdiğin balı anlat bana dedi.
Kahya " Bal arısı oğulu bulunca kovandan bal alıcı kimseleri gördüm . Orada kuru bir kafanın burun deliğinden içine hücum edip doldurduklarını " söylediler.
İşte çanak içindeki bal ondandı. Bende ondan daha güzel bal bulamayınca onu ikram ettim. 
Ef'i sonra aşçıyı çağırttı. Misafirlere verdiğin kebabı anlat dedi.
Aşçı " Çobana koyunların içinden en güzelini göndermesini " söyledim. Derhal çobanı çağırdılar.
 Çoban " o ilk yılda koyunumdan doğan ilk kuzumdu.  Anası öldü ve yalnız kaldı. Benim köpekte yeni yavrulamıştı bende onu diğer eniklerle birlikte köpekten emzirdim", dedi.
Köpekte onu yavruları ile emzirdi. Bende diğer koyunların yanında onun kadar iyisini bulamayınca onu aldım  dedi.
Kral bu defa içeceği hazırlayan adamı çağırdı. Bu içecek nasıldır anlat bakalım dedi.
Adam " senin babanın mezarına diktiğim üzüm asmasındandır ki Arap diyarında onun benzeri yoktur " dedi.
Efi anlatılanların tamamının Nizar oğullarının dediği gibi çıktığını görünce işin aslını onlardan öğrenmek istedi.
Onlarda : Koyunun köpek sütü ile beslendiğini koyun vesair hayvanların yağlarının et üzerinde köpeklerde ise bunun aksi olup koyun kebabında 
köpeklerinkine uygunluk ayrıca köpek kokusu vardı.
Kralın babasının başka bir adam olmasını ise babasının konukları ile birlikte yemek yeme adetine oğlunun uymamasından;
anladıklarını belirttiler. 
 Ef'i gelelim sizin mevzunuza dedi ve malları aralarında  babaları Nizarın verdiği renkleri ölçü olarak kullandı. Adaletli bir şekilde taksimatı yaptı........................  




iSLAM Tarhi 1. cilt M. Asım KÖKSAL 

14 Şubat 2014 Cuma

SEVGİLİ PEYGAMBERİMİZİN DEDELERİ 2 (KRALIN YANINDA )




Siz buna karşılık ne diyorsunuz , dedi.
Nizar'ın oğulları biz sana gelmek için yola koyulmuştuk,
Mudar "Ben devenin bir taraftaki otları yiyip diğer taraftaki otları  yemeyince onun bir gözünün sağ diğerinin kör olduğunu anladım " dedi.
Rebia " Bende devenin ayak izlerinden birinin çok silik olduğunu görünce aksak olduğunu anladım " dedi.
İyad " Bende devenin tersini(dışkısını) yerde sabit olarak gördüm eğer kuyruğu olsa idi kuyruğunu sallayarak onu dağıtırdı" dedi.
Enmar " Bende baktım ki deve bir yerde otladıktan sonra ileride güzel otları atlayarak gitmesinden onun ürktüğünü anladım" dedi.
Ef'i devenin sahibine" bak gördün deven onlarda değil git deveni aramaya devam et" dedi.
Sonra Nizar'ın oğullarına sizler kimsiniz? diye sordu.
Onlarda babalarının anlaşmazlık halinde gitmemizi söylediği için buradayız dediler ve meseleyi uzunca anlattılar.
Ef'i Hizmetçilerinden en çok değer verdiğini çağırıp,misafirlerimizi al ve onlara bakımda hiç kusur istemiyorum ayrıca ağızlarından ne çıkarsa not et ve bana söyle dedi.
Hizmetli Nizar'ın oğullarını misafirhane ye yerleştirdi.
Kahya onlara tahta bir çanak içerisinde bal getirdi.
Yediler ve " Biz bundan daha güzel daha nefis daha lezzetli bir bal yemedik " dediler.
İyad " Doğru söylüyorsunuz ama keşke bal arısı o balı bir kafatasına yapmasa idi" dedi.
Uşak bu sözü hemen ezberledi.
Sonra uşak koyun kebabı getirdi. Yediler" biz bundan daha iyi, daha yumuşak, daha semiz bir koyun eti yemedik " dediler.
Enmar " Doğru söylüyorsunuz fakat keşke kebab edilen koyun köpek sütü ile beslenmemiş olsa idi" dedi.
 Sonra içecek getirdiler. İçtikten sonra " biz bundan daha berrak, daha saf, daha duru, daha güzel kokulu bir içecek içmedik" dediler.
Rebia " Doğru söylüyorsunuz fakat keşke bu içkinin asması kabir üzerinde bitmiş olmasa idi." dedi.
Sonra da " biz bu kraldan daha misafirperver birini ve bol nimet veren başka birini görmedik " dediler.
Mudar " Doğru söylüyorsunuz fakat keşke o adını taşıdığı babasından başkasının çocuğu olmasa idi " dediler.
Uşak söylenilenlerin  hepsi kayd etti. Ve herşeyi ayrıntılı bir şekilde Kral Ef'i ye anlattı.
Ef'i Nizar oğullarının söylediklerini işitince çok şaşırdı ve koşarak annesinin yanına gitti.................................................

13 Şubat 2014 Perşembe

SEVGİLİ PEYGAMBERİMİZİN DEDELERİ_1 (DEHŞET VEREN ZEKA )

Resim alıntıdır..

Sevgili Peygamberimizin büyük  Dedelerinden  Nizar öleceği sırada oğulları Mudar, Rebia , İyad ve  Enmarı yanına çağırdı. Ve malları bölüştürmeye başladı. Mudarın elinden tutarak, kırmızı deriden çadır
ve renkçe ona benzeyen mallarım Mudar'ındır, dedi.  Nizar bundan sonra Rebia'nın elini tuttu ve Çift direkli şu kara çadır, Kara At ve renkçe ona benzeyenler Rebia'nındır,dedi. 
   Nizar bu defa İyad'ın elini tuttu ve kırçıl saçlı şu 
 Kadın kölem ve renkçe ona benzeyenler senindir, dedi.  Koyunlardan kırçıl, kısa bacaklı renkçe benzeyenleri İyad aldı. Nizar bundan sonra Enmar'ın elini tuttu. Şu Hımar On Bin Dirhem (Gümüş Para) ,arazi ve renkçe 
ona benzeyenler senindir, dedi.  Nizar en son evlatlarına bu taksimatta aranızda bir anlaşmazlık çıkarsa Necran Kralı Ef'i b.Ef'iyyülcürhimi'ye başvurmalarını vasiyet etti. O Size adaletli paylaşımı yapar,dedi.
Aradan fazla vakit geçmeden Nizar'ın oğulları arasında anlaşmazlık çıktı. 
Nizaroğulları meseleyi Ef'i ye anlatmak üzere hayvanlarına binip yola koyuldular. Necrana yaklaştıklarında Mudar otu henüz yeni yayılmış bir otlak mera görüp, 
"Bu otlakta yayılmış olan devenin muhakkak bir gözü kör", dedi.
  Rebia "hem de o devenin bir ayağı aksaktır", dedi.
İyad "onun kuyruğuda kesiktir" dedi.
Enmar "Hem de o ürkmüş kaçmıştır" dedi. 
Çok geçmeden hayvan üzerinde bir adama rastladılar. 
Adam " şuradan size doğru kaçan yitik bir deve gördünüz mü?" diye sordu.
Mudar" onun bir gözü körmü idi ?" diye sordu.
Adam " evet " dedi.
Rebia " o aksak mı idi ?" diye sordu.
Adam " evet " dedi.
İyad "onun kuyruğu kesik mi idi ?" diye sordu.
Adam " evet " dedi.
Enmar " o ürkmüş , kaçmış mı idi?" diye sordu.
Adam " evet " dedi. Vallahi bunlar benim devemin sıfatları dedi.. Siz benim devemin nerede olduğunu biliyorsunuz çabuk söleyin, dedi.
Nizar'ın Oğulları : Vallahi biz senin deveni görmedik, bilmiyoruz, dediler.
Adam : Devem sizin elinizin altında onun bütün özelliklerini biliyorsunuz, dedi. 
Ve adam Necrana kadar Nizar'ın oğullarını takip etti. Kral Ef'i nin tam yanına çıkacakları zaman: Efendim; Bunlar benim devemi aldılar ve devemi almadıklarına dair yemin ettiler.
Bana devemin sıfatlarını saydılar, sonrada görmedik dediler. 
Necran Kralı Ef'i Nizar'ın oğullarına döndü ve.............. 

kaynak;
iSLAM Tarhi 1. cilt M. Asım KÖKSAL 

12 Şubat 2014 Çarşamba

NET MESAJ...



Henry Ford Amerikan medyasının yıllardır en popüler  haber kaynağıdır. Gazeteler onunla röportaj yapabilmek için aylarca sırasını bekler.  
Amerikan ekonomisine kazandırdığı araçlar ile yerli sermeye noktasında milli  kahramandır. İş hayatından kalan zamanını ve parasını ailesi ile değerlendirir. Öyleki belli bir zaman sonra oğlu para ile satın almadığı  hiç bir şey kalmadığını düşünüp bunalıma girecek, para harcayacak yeni yerler arayacaktır. 

Aly ise  6 yaşında başlamıştı ilkokula. Yaşı  ve vücut yapısı küçük olduğu için 4. sınıfa kadar Annesi getirip götürmüştü okula . Lise hayatı Amerikanın sayılı kolejlerinden biri olan Paul.... Kolejinde geçmişti. 
Liseden sonra hayat hiçte istediği gibi gitmemişti. Onu çok seven ailesi  bile olanlar karşısında Aly'e karşı umutlatını tüketmişti. Aylarca  kendisine iş arayan Aly,  ne istediği gibi  bir iş ne de moralinin düzelmesine  vesile olabilecek bir durum olmuştu.
 Aly'nin  babası etrafında çok sevilen bir isimdir. Ayrıca nüfuzlu bir iş adamıdır. Henry ile oğlu Aly'nin buluşabilmeleri için bir randevu ayarlar.
Aly randevu günü sabah erkenden kalkar, tüm hazırlıklarını yaptıktan sonra vaktinden erken ulaşır buluşacakları yere.  
Henry  arabasındadır,  Aly'e arabaya binmesini söyler. Bi hayli yol aldıktan sonra sırayla insanların çok iltifat ettiği sıra sıra plazaları gezerler. Hnry delikanlı ile fazlaca konuşacak fırsatı bulamaz . son dükkanı ziyaretten sonra  tekrar araca binip yol alırlar. 
Semtin en ıssız ve kilometrelerce süren ormanlık alana gelirler ve Henry gençten arabadan inmesini ister....
 Aly arabadan indikten sonra saatlerce sürecek orman yolunda tek başında yol almaya başlar. Henry' nin neden böyle bir şey yaptığına akıl erdiremez. Çok sinirlenmiştir. İçinden hakarete varacak derecede lakırdılar eder. Şehir merkezine yaklaştığında yaklaşık 1 saatir yürüdüğünü fark eder. Ama bu gün yaşadıklarımda bir gizem var der kendi kendine. Koskaca ülkenin en iyi iş adamı bana böyle yapmasının bir sebebi var mutlaka der ve sabah ilk buluşmadan sonra gittikleri ilk plazaya girer. Tablo inanılmazdır. Müthiş bir lütuf ve ikram görür.
-- Efendim hoş geldiniz, Henry bey nasıllar acaba sorusu defalarca sorulur. Kendine geldiğinde duyduğu tek soru  efendim siz ne iş yapıyorsunuzdur.
Aly o gün bu sorunun cevabını veremez ama Henry nin verdiği mesajı alır.  Durumu iyi değerlendirir. Şu an ise Aly Fordun Dünya ya açılan kapısıdır. Tüm dünyaya ford yedek parçalarını pazarlar...... 


11 Şubat 2014 Salı

ASR VAKTİ

İKİNDİ NAMAZI




Hz. Allah Asr (ikindi)  vaktine yemin ederek, müstakil bir sure inzal etmiştir. İnsanların o vakitte dünya işleri ile çok meşgul oldukları için kazaya kalma ihtimali en fazla olan namazdır, ikindi. 
Süleyman A.S  atları ile bir ikindi vakti çok meşgul olarak ikindi namazını kaçırır. Allahü Tealaya günlerce tevbe eder ve kendini affettirmek için bütün atları keserek  fakir fukaraya dağıttırır.  İkindi namazının ehemmiyeti açısından asrı saadette yaşanan şu hadise durumu en iyi özetleyen tablodur.   
Bir gün Sevgili Peygamberimiz (S.A.V)' me bir kadın koşarak geldi. 
Ey Allahın Resulu ben çok büyük bir günah işledim , tevbe etsem Hz. Allah beni affeder mi, dedi. Peygamber A.S nedir, anlat bakalım buyurdu. 
Kadın; Efendim eşim cihada gitiğinde zina yaptım ve bu zinadan bir çocuğum oldu. Korktuğum için kimseye söylemeden çocuğu sirke bidon'unda boğarak öldürdüm ve o sirkeyi de sattım, çok pişman oldum, der. 
Sevgili Peygamberimiz çok üzgün ve mütessir olmuştur.  Bir insanın nasıl bu kadar zalim olabileceğini düşündüğü   halde, sinirlenerek, bu kadar bağırıp çağırmandan  bende ikindi namazını kaçırdığın için feryat ediyorsun zannettim, buyurur.


Kaynak: Alusi; Ruhul Me'ani Fi Tefsiril Kuranil Azim Ves Seb'il Mesani Tefsiri   Asr Suresi Tefsiri ;  


DİĞER YAYINLARIM..